Aile Konutunun Devredilmesi Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davası (Yargı Kararlarıyla)

Aile konutu, evlilik birlikteliği içerisinde eşlerin bir arada yaşamını sürdürdüğü konuttur. Hukuk sistemimizde aile konutuna özel olarak önem atfedilmiştir. 

TMK m.193 uyarınca evlilik birliği içerisinde eşler, kanunda belirtilen istisnai haller haricinde, üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi tek başına yapabilir. Bu istisnalardan birisi de aile konutu ile ilgilidir. 

Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince; “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” hükmü mevcuttur. Buna göre eşlerden birisinin adına kayıtlı olan aile konutu, hukuki işlemin tarafı olmayan diğer eşin açık rızası olmadıkça, üçüncü bir kişiye devredilemez, aile konutu üzerindeki haklar sınırlanamaz. Hatta eşler aile konutunda kiracı olarak bulunuyorsa eşlerden birisi diğer eşin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini de feshedemez. 

Evlilik birlikteliği içerisinde eşlerden birisi adına kayıtlı olan aile konutunun diğer eşin açık rızası olmadan üçüncü bir kişiye devredilmesi halinde, diğer eş tarafından TMK m.194 gereğince tapu iptal ve tescil davası açılabilir. Açılan tapu iptal ve tescil davasının mahkeme tarafından kabul edilmesi durumunda aile konutu tekrardan devreden eşin adına kayıt ve tescil edilecektir.

Aile Konutunun Diğer Eşin Rızası Olmaksızın Devredilmesi Nedenli Tapu İptal ve Tescil Davasının Şartları

Aile konutunun devredilmesi nedenli tapu iptal ve tescil davasının şartları kısaca şu şekildedir:

a-) Devredilen taşınmaz devir tarihinde aile konutu niteliğinde olmalıdır. Aile konutu yukarıda da belirttiğimiz üzere eşlerin birlikte yaşamını sürekli bir biçimde sürdürdükleri konuttur. Aile konutu kural olarak tektir. Uyuşmazlık halinde taşınmazın aile konutu niteliğinde olup olmadığı somut olay özelinde değerlendirilecektir. 

b-) Aile konutu diğer eşin açık rızası olmaksızın devredilmelidir. Diğer eşin açık rızasının bulunduğunu ispat yükü davalı devreden eş ve taşınmazı devralan kişidedir. Eşin söz konusu devir işlemine rızası yazılı ya da sözlü olabilir. Bu konuda herhangi bir geçerlilik şartı bulunmamaktadır. Ancak ispat kolaylığı açısından rızanın yazılı olarak alınması faydalı olacaktır. Bir diğer husus, aile konutunun devrinde taraf olmayan eşin rızası açık olmalıdır. Bu konuda eşin açık rızasının bulunduğu anlaşılamıyorsa yapılan taşınmaz devri geçersiz olacaktır. 

“…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.05.2015 tarihli, 2013/2306 Esas ve  2015/1356 Karar sayılı ilamı)

“…Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın, 11.02.2013 tarihinde ipotekli olarak davalı eş … tarafından satın alındığı ve davalı eş aleyhine başlatılan icra takibine konu borcun ödenememesi sebebiyle, davalı eş adına kayıtlıyken 05.06.2015 tarihinde davalı …’a devredildiği, dava konusu taşınmazın devir işlemlerinin yapıldığı sırada davacı eşin de hazır bulunduğu ve taşınmaz satım bedelini elden teslim aldığı, aynı gün davalı eş aleyhine başlatılan icra takibine konu olan borcun davacı eş tarafından ipotek alacaklısı banka vekiline havale edildiği bu hususun dinlenen tanık beyanı ve banka kaydı ile sabit olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “Açık” olması gerekir. Bu itibarla davacı ile davalı eş …’ın ortak karar ile taşınmazı davalı …’a sattıkları, bu durumda davacının evin satılmasında açık rızasının olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22.09.2021 tarihli, 2021/3464 E., 2021/6355 K. sayılı kararı)

c-) Eşlerin evliliği devam ediyor olmalıdır. Açılacak olan tapu iptal ve tescil davasında davacının hukuki yararının varlığı gereklidir. Bu nedenle dava tarihinde tarafların evliliği devam ediyor olmalıdır. Dava sürecinde tarafların evliliğinin herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda mahkemece karar verilmesine yer olmadığı kararı verilecektir. Bu halde yargılama giderleri ve vekalet ücretinin kime yükletileceği ise tarafların dava tarihindeki haklılığına göre belirlenecektir.

Tapuda Aile Konutu Şerhinin Bulunması Zorunlu Değildir.

Aile konutunun devredilmesinden kaynaklı tapu iptal ve tescil davası açılabilmesi için tapuda aile konutu şerhinin bulunması zorunlu değildir. Somut olay özelinde taşınmaz aile konutu niteliğindeyse eşler Tapu Müdürlüğüne başvurarak tapu kayıtlarına aile konutu şerhini ekletebilir. TMK m.194/3 uyarınca tapuda malik olmayan eşte tek başına Tapu Müdürlüğüne başvuruda bulunarak aile konutu şerhi konulmasını isteyebilir. Ancak aile konutu şerhi açıklayıcı niteliktedir. Yani şerh konulmadan önce de taşınmaz aile konutu niteliğindedir. Bu anlamda tapuda aile konutu şerhi bulunmasa da tapu iptal ve tescil davası açılabilir. Tapu kayıtlarında aile konutu şerhinin bulunması taşınmazı devralan üçüncü kişinin iyiniyet iddiasında bulunmasını engelleyecektir. 

Aile Konutunun Devredilmesi Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davasında Üçüncü Kişilerin İyi Niyet İddiası ve İspat Yükü

Yeni tarihli ve istikrar gösteren Yüksek Mahkeme kararlarına göre aile konutunu diğer eşin açık rızası olmadan devralan kişinin, açılan tapu iptal ve tescil davasında iyiniyet iddiası kabul edilmeyecektir. Keza aile konutunun malik eş tarafından diğer eşin açık rızası olmaksızın devredilmesi nedeniyle yapılan devir işlemi geçersizdir. Bu nedenle aile konutunu devralan kişinin iyiniyetli olduğu ve taşınmazın aile konutu niteliğinde olduğunu bilmediği yönündeki iddiaları kabul edilmemektedir. Bu halde işlemin tarafı olmayan eşin açık rızasının bulunduğunu ispatlama yükü taşınmazı devreden eş ile devralan kişidedir. 

Aile konutu nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarını özetler nitelikte olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun  25.10.2022 tarihli, 2019/765 Esas ve 2022/1369 Karar sayılı ilamı aşağıdaki şekildedir:

“…13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

  1. Bilindiği üzere TMK’nın “Eşlerin hukuki işlemleri” başlıklı 193. maddesi “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklindedir.
  2. Aynı Kanun’un 194. maddesinin 1. fıkrasında ise “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesine göre aile konutu; eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olarak tanımlanmıştır.
  3. Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlem yapma serbestisi kabul edilmişken, aynı Kanun’un 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukukî işlem özgürlüğü “aile birliğinin’’ korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa dahi aile konutuna ilişkin olarak; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Malik olmayan eşin izni için şekil şartı bulunmamakla birlikte, iznin açık olması gerekmektedir. Açık rızanın varlığını ispat yükü ise aile konutu ile ilgili tasarrufta bulunana aittir.
  4. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Nitekim aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Aksi düşünce ile tasarruf yetkisine ilişkin sınırlamanın şerh ile başlayacağı kabul edilmiş olur. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.
  5. Bir başka deyişle; malik olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu ayni bir hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.05.2017 tarihli ve 2017/2-1604 E., 2017/967 K.; 30.03.2021 tarihli ve 2017/2-2809 E., 2021/367 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
  6. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tâbi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “açık” olması gerekir (Gümüş, M.A., Türk Medeni Kanununun Getirdiği Yeni Şerhler; … 2007, s. 41-42).
  7. Bu durumda; TMK’nın 194. maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin, geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur.
  8. Diğer yandan yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere; TMK’nın 194. maddesinde öngörülen aile konutu ile ilgili sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu olma özelliği nedeniyle getirildiğinden, taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Bu nedenle işlem tarafı üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmamasının önemi bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile TMK’nın 194. maddesine dayalı davalarda; işlem tarafı üçüncü kişi konumunda bulunan davalının iyi niyet iddiasına dayanak, devir tarihinde taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı savunması önemini kaybetmiş, madde metninde yer alan “açık rıza” koşulu davalıya ispat külfeti olarak yüklenmiştir.
  9. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu hakkında Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın, malik olan eş davalı … tarafından 13.10.2011 tarihinde diğer davalılar … ve …’e ½ hisseli şekilde evi devredildiği anlaşılmaktadır. Davacı aile konutu olarak kullanılan taşınmazın kendi “açık rızası” alınmadan devredildiği iddiasına ilişkin … ve …’yi dinletmiş, davalılardan … ve … mirasçıları ise devir işlemine malik olmayan eşin “açık rızasının var olduğu” savunmasına ilişkin …, … ve …’nu dinletmiştir. Davacı tanığı …’ın davalı eş …’in uzun süredir arkadaşı olduğu, maddi olarak yaşadığı sıkıntılar nedeniyle davalının evi satacağını bildiği, aile konutunu alıcılara gezdirdiği sırada orada bulunduğu ve beyanında “evde davacının olmadığını, kızının olduğunu, gelen kişilerin evin aile konutu olarak kullanıldığını gördüklerini” ifade ettiği, diğer davacı tanığı …’in eşlerin ortak çocuğu olduğu, aile konutunu devralan kişilerin evi görmeye geldikleri anda orada bulunduğu, babasının gelen kişilere evi gezdirdiği, babasının kendisine borçları nedeniyle evi gezdirdiğini açıkladığı, annesine bu olayı üzülmesin diye anlatmadığı ve beyanında “satıştan annesinin haberi olmadığını, devirden birkaç ay sonra apartman kapıcısından evin satıldığını öğrendiğini” ifade ettiği görülmüştür. Buna karşılık davalı tanıkları …’in davalılardan …’ın, …’ın …’in ve …’nin ise …’nün çalışanları olduğu, … ve …’ın beyanlarından; davalılardan …’in, diğer davalılar … ve … ile olan ticari ilişkileri nedeniyle bir evin satışına ilişkin bir toplantı yapıldığı, bu toplantının …’e ait şirkette gerçekleştiği, toplantı anında davacı …’ın da orada olduğu, toplantı sonucunda …’e ait bir evin diğer davalılara devredileceği konusunda anlaştıklarına şahit oldukları ancak bu evin hangi ev olduğunu bilmedikleri, ayrıca …’in beyanında “davacının evin satışına muvafakat verip vermediğini bilmediğini” açıkça ifade ettiği, …’ın ise toplantının yapıldığı yerde çay kahve servisi yapması nedeni ile ara sıra toplantı salonuna girmesi nedeniyle olaylara vakıf olduğu ve beyanında “… hanımın herhangi bir konuşmasını duymadım. Ben … hanımın kocası ile birlikte evi teklif etmesi nedeni ile kocasının işlerinden haberdar olduğunu düşünüyorum” dediği, …’nin beyanlarından ise; davacının, eşinin işlerinin kötüye gittiğinden haberdar olduğu, işyerine devamlı gelip gitmesi nedeniye “evin satılmasından davacının haberinin olduğunu düşünüyorum” şeklinde beyanda bulundukları anlaşılmıştır.
  10. Yukarıda açıkça belirtildiği gibi, TMK’nn 194. maddesi uyarınca malik olmayan eşin izni için her ne kadar bir geçerlilik şekli öngörülmemiş, söz konusu iznin bir şekle tâbi olmadan verilebileceği düzenleme altına alınmışsa da, maddenin ifadesinden verilen iznin “açık” olması gerektiği hususu tartışmasızdır. Somut olayda toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanları uyarınca aile konutu niteliğini taşıyan taşınmazın devir işlemine davacının “açık rızasının” olduğu, davalılar tarafından ispatlanamamıştır. Dolayısıyla TMK’nın 194/1. maddesi eşin açık rızasını aradığından, davalılar arasında gerçekleştirilen devir işleminin geçerli olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
  11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, TMK’nın 1023. maddesi ile “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” hükmünün düzenleme altına alındığı, dava konusu taşınmazın kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı, dolayısıyla davalıların TMK’nın 1023. maddesinde yazılı iyi niyet iddiasının dinlenebileceği düşünülürse de somut olayda aile konutu olduğunu bildiği hâlde malik olmayan eşin açık rızasını almadan devir işlemini gerçekleştiren davalıların bu iddiasının dinlenemeyeceği, dolayısıyla Özel Daire bozma kararının açıklanan bu nedenlerle genişletilerek direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
  12. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
  13. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…” 

Aile Konutunu Devralan Kişinin Taşınmazı Tekrardan Bir Başka Kişiye Devretmesi Durumunda İyiniyet İddiası Değerlendirilebilir.

Ancak aile konutunu devralan kişinin taşınmazı tekrardan bir başka kişiye devretmesi durumunda, bu halde TMK m.1023 gereğince taşınmazı devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığı yönündeki iddialar değerlendirilecektir. Bu halde devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olması durumunda tapu iptal ve tescil talebi reddedilecektir. 

“…Davacı, dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu iddiası ile Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescili ile taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulması talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmazın, davacının eşi … tarafından 19.11.2013 tarihinde davalılardan …’e devredildiği, davalı …’in de 16.06.2015 tarihinde taşınmazı davalı şirkete devrettiği anlaşılmaktadır. Aile konutu olan taşınmazın, tapu maliki olan eş tarafından üçüncü kişiye devri, davacının açık rızasını gerektirmektedir (TMK m.194/1). Bu … alınmamıştır. İlk satış itibariyle açık … zorunlu ise de, sonraki satışlarda tapuya … ilkesi gereği iyi niyetli olup olmadığı önem arz etmektedir. Toplanan delillerden, özellikle mahkemece yapılan keşifte dinlenen tanıkların beyanları dikkate alındığında davalıların birbirlerini tanıdıkları, taşınmazın aile konutu olduğunu bildikleri, taşınmazın aile konutu olarak kullanılmaya devam etmesi de dikkate alındığında, el ve işbirliği içinde kötü niyetli olarak hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu tanık ve taraf beyanları ve mahkemece yapılan keşifle anlaşıldığına göre tapusunun iptali ile davalı eş adına tescilini ve bu bölüm üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar verilecek yerde yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 15.11.2022 tarihli, 2022/4908 Esas – 2022/9318 Karar sayılı ilamı)

Aile Konutunun Devredilmesi Nedenli Tapu İptal ve Tescil Davasında Taraflar

Aile konutu nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında davacı, taşınmazın devredilmesine açık rızası bulunmayan diğer eştir. Davalı ile aile konutunu devreden eş ile taşınmazı devralan kişi ya da kişilerdir.

“…Dava ve taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkindir. Aile konutu olduğu iddia edilen konutun 1/2 payı davacı kadın adına 1/2 payı ise 12.04.2006 tarihinde davacının kocası H…’e ait iken davalı G..’e satılmıştır. Mahkemece davalı G..’e satış yapan davacının kocası H…’e davanın yöneltilmesi, gösterdiği takdirde delillerinin toplanması ve birlikte değerlendirilerek sonucu itibariyle karar verilmesi gerekirken eksik hasımla duruşmaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 30.06.2008 tarihli, 2008/9637 Esas, 2008/9548 Karar sayılı ilamı)

Aile Konutunun Devredilmesi Nedenli Tapu İptal ve Tescil Davasında Görev ve Yetki

Aile konutu nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasına bakmakla görevli mahkemeler aile mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak Yargıtay 2016 yılı tarihli bir kararında bu davalarda yetkili mahkemenin davalının yerleşim yeri mahkemesi olduğunu belirtmiştir. 

“…2-Davacı, “aile konutu” olarak kullandıkları taşınmazın “açık rızası” alınmadan eşi tarafından üçüncü kişiye devredildiğini ileri sürerek üçüncü kişi üzerindeki tapu kaydının iptali ile mülkiyetin önceki haline iadesine karar verilmesi istediğine göre, dava genel muvazaa sebebine değil, Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesine dayanmakta olup, aile hukukundan doğmaktadır. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5133 sayılı Kanunla değişik 4/1. maddesi uyarınca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmı hariç olmak üzere, ikinci kitabından (m. 118-395) kaynaklanan davalara aile mahkemelerinde bakılır. O halde, işin esasının incelenmesi gerekirken, Asliye Hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 12.01.2016 tarihli, 2015/17117 E., 2016/266 K. sayılı ilamı)

“…Dava, Türk Medeni Kanununun 194. maddesine dayalı olarak açılmış, ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkin olup, mahkemece davanın taşınmazın aynına ilişkin olduğu gerekçesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanununun 12. maddesi gereğince taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu belirtilerek re’sen yetkisizlik kararı verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 194. maddesi hükmüne göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu üzerinde hakkını sınırlayamaz ise de; bu kurala aykırı davranış durumunda malik olmayan eş aile konutu üzerindeki haklarını sınırlandırılmasına sebep olan işlemin iptali için dava açabilir. Kanunun malik olmayan eşe tanıdığı bu hak, ayni bir hak olmayıp, şahsi bir haktır. Dava, malik olmayan eş tarafından açılmış Türk Medeni Kanununun 194. maddesine dayalı ipoteğin kaldırılması davası olup, bu davalarda yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesi olup, mahkemece yetki hususu ancak ilk itiraz olarak ileri sürülmesi halinde dikkate alınır. Davalılar tarafından yapılmış bir yetki itirazı bulunmadığına göre, mahkemece re’sen yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 11.05.2016 tarihli, 2016/3123 Esas,  2016/9668 Karar sayılı ilamı)

Aile Konutu Nedenli Tapu İptal ve Tescil Davasında Harç Nispi Midir Maktu Mudur?

“…Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalılardan … tarafından, tapu iptali ve tescil davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı kadın, aile konutu olduğu ileri sürülen taşınmazın, davalı eş … tarafından diğer davalı …’a satıldığını, davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile satış işlemi öncesinde olduğu gibi taşınmazın davalı eş adına tescilini talep etmiştir.Tapu iptal ve tescil isteği taşınmazın aynına ilişkin olmakla değer ölçüsüne göre (nispi) harca tabidir. Nispi harçlarda karar ve ilam harcının dörtte biri işlem yapılmadan önce peşin ödenir (Harçlar Kanunu m. 28/a).Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe yargılamaya devam edilemez (Harçlar Kanunu m. 32). Dava dilekçesinde taşınmazın değeri 10.000TL olarak gösterilmiş ve gösterilen bu değer üzerinden nispi harç alınmıştır. Oysa taşınmazın yapılan keşifle belirlenen değeri 125.000 TL’dir. O halde, tapu iptal ve tescile konu taşınmazın keşifle belirlenen bedeli üzerinden hesaplanacak nispi peşin harcın eksik kalan kısmı tamamlatılmadan, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir…” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/3667 Esas, 2016/4368 Karar sayılı ilamı)

Av. Oktay Altunkaya