Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davasında Zamanaşımı Süresi

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davasında Zamanaşımı Süresi

Muris muvazaası, miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırma amacıyla tapuya kayıtlı bir taşınmazını esas amacını gizleyerek, aslında bağışlamak istemesine rağmen görünüşte satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak belirterek devretmesidir. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 10.10.2012 tarihli, 2012/1-492 Esas ve 2012/696 Karar sayılı içtihadında muris muvazaası; “…Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir…” şeklinde açıklanmıştır. 

Muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarının dayanağı esas olarak 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı içtihadı birleştirme kararıdır. 

Bu yazımızda muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü süre olup olmadığı konusundan bahsedeceğiz.  

Muris muvazaasına dair mevzuatımızda herhangi bir düzenleme yoktur. Muris muvazaasına ilişkin davalar Yüksek Mahkeme içtihatları doğrultusunda gelişim göstermektedir.

Muris Muvazaasına İlişkin Tapu İptal ve Tescil Davalarında Herhangi Bir Zamanaşımı ya da Hak Düşürücü Süre Yoktur. 

Yeni tarihli Yüksek Mahkeme kararlarında muris muvazaasına ilişkin tapu iptal ve tescil davalarında herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü sürenin bulunmadığı, bu davanın her zaman açılabileceği istikrarlı olarak belirtilmektedir. 

“…Öte yandan; muris muvazaası iddiasına dayalı davaların, terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından ve yolsuz tescil niteliğinde olduğundan, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği sapma göstermeyen yargısal içtihatlar ve aynı yöndeki öğreti görüşü ile benimsenmiştir. Başka bir anlatımla muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hâle gelmez. Tapu iptali yerine muris muvazaası nedeni ile tazminat istenilmesi de sonuca etkili değildir. Muris muvazaasının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuralının istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi hâlidir…” (Adana BAM 1. Hukuk Dairesi, T. 02.04.2019, E. 2019/276, ve K. 2019/345 sayılı kararı)

Miras Bırakanın Kadastro Tespitinden Önce Ölmesi Halinde Kadastro Tespitinin Kesinleşmesi Tarihinden İtibaren 10 Yıllık Hak Düşürücü Süre İçerisinde Dava Açılmalıdır. 

Muris muvazaası nedeniyle açılacak olan tapu iptal ve tescil davalarının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmadığına dair kuralın tek istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi durumudur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu m.12/3 gereğince miras bırakanın ölümünün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından açılacak muris muvazaası davası kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmalıdır. Aksi halde davanın süresinde açılmaması sebebiyle reddine karar verilecektir. Miras bırakanın kadastro tespitinden sonraki bir tarihte ölmesi durumunda ise mirasçılar herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü olmaksızın tapu iptal ve tescil davasını açabilecektir. 

“…Hemen belirtilmelidir ki, muris muvazaası iddiasına dayalı davaları terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından ve yolsuz tescil niteliğinde olduğundan herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman aşılabileceği kural ise de, anılan kuralın istisnası miras bırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi halidir. Zira, Türk Medeni Kanununun 599.maddesi hükmü uyarınca ölüm ile mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olurlar. Ölümün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından davanın kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması zorunludur. Aksi halde, hak düşürücü süre geçtiğinden davanın reddi gerekir…” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, T. 16.01.2020, E. 2016/14648 ve K. 2020/219 sayılı kararı)

“….Bilindiği üzere, TMK.nun 599. maddesi hükmü uyarınca; mirasçılar, murisin ölüm tarihi itibariyle terekede hak sahibi olurlar. Somut olayda, miras bırakan kadastro tespitinden sonra öldüğüne göre, olayda 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır. Diğer taraftan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davalarının, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılması olanaklıdır. Hal böyle olunca; iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanarak, işin esası bakımından bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, T. 08.05.2012, E. 2012/220 ve K. 2012/5319 sayılı kararı)

Yakın Tarihli Yargıtay Kararlarında Muris Muvazaası Sebebiyle Tapu İptal ve Tescil Davalarının 30-40 Yıl Sonrasında Dahi Açılabileceği Belirtilmektedir.

Yakın tarihli Yargıtay kararlarında muris muvazaası davalarının 30-40 yıl sonrasında dahi açılabileceği, bu durumun hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmektedir. 

“..Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımının söz konusu olmadığı, işlemin muvazaalı olması durumunda üzerinden bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabilir. O halde, muris muvazaasına dayalı olarak dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan müzakere sırasında bir kısım üyelerce devirlere otuz üç yıl ses çıkarılmamış olmasının ve malikin devamlı dava tehdidi altında bulunmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2.maddesine aykırılık teşkil edeceği görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir..” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 06.05.2015 T., 2013/1-2302 Esas – 2015/1313 Karar sayılı ilamı; aynı yönde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2020/345 ve K. 2022/1186, T. 29.9.2022 sayılı kararı)

“… her ne kadar mahkemece aradan kırk bir yıl geçtikten sonra muvazaa iddiası ile dava açılması hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmiş ise de, muris muvazaası iddiası ile açılan iptal ve tescil / tazminat davaları hak düşürücü süreye tabi bulunmadığından ve her zaman dava açılabileceğinden hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilemeyeceği..” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 26.06.2018 T. 2015/10396 Esas – 2018/11510 Karar sayılı hükmü)

Zamanaşımı Süresinin Geçmesi Sebebiyle Muris Muvazaası Davası Açılamayacağına Dair Yargıtay Kararları

Daha eski tarihli Yargıtay kararlarında murisin ölümünden çok uzun süre sonra açılan muris muvazaası sebebiyle tapu iptal ve tescil davalarının, zamanaşımı süresinin geçmesi ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması gerekçeleriyle, reddedilmesi gerektiği belirtilse de Yargıtay bu görüşünden dönmüş olup halihazırdaki uygulamasında bu davaların herhangi bir zamanaşımına tabi olmadığını kabul etmektedir.

“…Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılar murisi B’ye temlikinin muvazaalı olduğu, ancak murisin taşınmazların devrini 1961 yılında yaptığı ve 1970 yılında öldüğü, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalar zamanaşımına tabi değilse de, murisin ölümünden itibaren 40 yıl sonra davanın açılmasının iyi niyet prensiplerine uygun bulunmadığı, diğer maliklerin muvazaayı bilerek taşınmazları edindiklerinin ispat edilemediği, tazminat isteğinin yerinde olmadığı, tenkis isteği bakımından da zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulü isabetsizdir.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, T. 14.01.2014, E. 2013/3590 ve K. 2014/150 sayılı kararı)

“…her ne kadar, muris muvazaasına ilişkin davalar herhangi bir zamanaşımı ve ya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman aşılması mümkünse de, aradan çok uzunca bir zaman geçtikten sonra, özellikle muris N’nin 1985 tarihinde ölümünün üzerinden 25 yıla yakın bir süre dava açılmayıp taşınmazın konumu itibariyle değer kazandıktan sonra eldeki davanın açılmış olması hayatın olağan akışına uygun düşmez..” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi T. 05.04.2011, E. 2010/13278 ve K. 2011/3935 sayılı kararı)

“…419 nolu parselin tamamı ile 59 ve 159 nolu parsellerin ¾ payının kadastro tespiti sırasında davalılarında murisi olan H. K. adına tespit edildiği ve kadastro tespitlerinin 15.03.1982 tarihinde kesinleştiği, kök miras bırakan F. K.’nin ise öldüğü 06.04.1991 tarihinden dava tarihi olan 10.02.2010 tarihine kadar dava açılmadığı, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süre söz konusu değilse de; aradan bunca zaman geçtikten sonra dava açılmasının Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi hükmü ile bağdaşmadığı açıktır…” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 30.01.2014 T., 2013/21600 Esas – 2014/1631 Karar sayılı ilamı)

Av. Oktay Altunkaya