Tefecilik Suçu, Şartları ve Cezası (TCK m.241)

Tefecilik Suçu Nedir?

Tefecilik suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Topluma Karşı Suçlar” kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” bölümünde 241. madde kapsamında düzenlenmiştir. Buna göre ilgili kanun maddesinde tefecilik; kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemi şeklinde açıklanmıştır.

Tefecilik fiilinin suç olarak düzenlenmesi ile korunan hukuki değer; ekonomik olarak sıkıntı yaşayan bireylerden menfaat elde edilmesine karşı koruma sağlamak, toplumsal anlamda da genel piyasa koşullarının düzen ve istikrarının bozulmasını engellemektir.

Bir kimseye hukuki olarak yetkisi olmaksızın kazanç elde etmek amacıyla (örneğin faiz karşılığı) borç para verilmesi tefecilik suçunu oluşturur. Bu suç tipinin uygulama da çeşitli biçimlerde görülebilmektedir. Faiz karşılığı borç para vermek, senet veya çek kırdırmak, pos cihazını araç olarak kullanmak şeklinde işlenen tefecilik suçları bunlardan bazılarıdır.

“Tefecilik suçu, madde gerekçesinde de açıklandığı üzere “senet kırdırma” denilen yöntemle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. Bu gibi durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.” (Yargıtay CGK., E. 2014/655 K. 2015/152 T. 12.5.2015)

Paraya İhtiyacı Olan Bir Kimseye Borç Vermek Tefecilik Suçunu Oluşturur Mu?

Tefecilik suçunda kanun kazanç elde etme amacının bulunmasını aramıştır. Kişinin kazanç elde etme amacı bulunmaması halinde tefecilik suçu oluşmayacaktır. Bu kapsamda bir kimseye borç para veren kişi kazanç elde etme amacında değilse (Ki bu soru bağlamında yardım etme maksatlı davrandığı kabul edilmelidir.) tefecilik suçunun yasal şartlarını sağlamayacaktır. Kişinin borç olarak verdiği para eğer geçen sürede enflasyon karşısında değer kaybına uğramışsa bu farkın da talep edilmesi tefecilik suçu kapsamında değerlendirilmeyecektir.

“Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.

Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.” (Yargıtay CGK., E. 2014/655 K. 2015/152 T. 12.5.2015)

Tefecilik Suçunun Unsurları (Şartları) Nelerdir?

Tefecilik suçunda maddi unsur kazanç elde etmek amacıyla bir kimseye ödünç para verme eylemidir. Kanunun lafzı açıktır. Buna göre; kişide ilk olarak kazanç elde etme amacı bulunmalıdır. Kişi ödünç para verirken kazanç maksadı taşımıyorsa tefecilik suçunun yasal şartları oluşmayacaktır. Tefecilik suçunun maddi konusu paradır. Bu anlamda para dışında bir şeyin kazanç maksadıyla ödünç verilmesi durumu da tefecilik sayılmayacaktır.

Paranın kâr amacıyla borç olarak verilmesiyle suç oluşmuş olmaktadır. Bir başka deyişle; borç verilen kişiden paranın kârıyla beraber alınıp alınmadığının bir önemi yoktur. Tefecilik suçunda mağdur; ekonomik menfaatleri zarar gören kimsedir. Ayrıca toplum da suçtan zarar gören sıfatına haizdir.

Söz konusu fiilin bir kimseye ve bir kez işlenmesi tefecilik suçunun oluşabilmesi için yeterlidir. Yani, kişinin birden fazla kimseye karşı bu hukuka aykırı eylemleri gerçekleştirmesine gerek bulunmamaktadır.

Tefecilik Suçu Şikayete Bağlı Mıdır?

Hayır. Tefecilik suçu şikayete bağlı olmayıp resen soruşturma ve kovuşturma yapılabilen suçlardandır. Söz konusu suçta dava zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğunu da belirtelim.

Tefecilik suçlarına bakmakla görevli mahkeme asliye ceza mahkemeleridir. Yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) veya hapis cezasının ertelenmesi kararı verilebilir. Ancak bu suç tipinde Ceza Muhakemesi kanunun 253. maddesi hükümleri uyarınca düzenlenen uzlaştırma müessesesinin uygulanabilmesi mümkün değildir.

Tefecilik Suçunun Cezası Kaç Yıldır?

Türk Ceza Kanununun 241. maddesine göre; Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.” denmektedir.

Kanun koyucu tefecilik suçunu işleyen kişilerin hapis cezası ile birlikte para cezası ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Buna göre tefecilik suçunu işlediği sabit görülen sanık hakkında iki ile altı yıl arasında bir hapis cezası ve aynı zamanda 500-5000 gün arasında bir adli para cezası verilecektir.

Tefecilik Yapan Kişi Nereye Şikayet Edilir?

Kişilerin en çok sorduğu sorulardan birisi de tefecilik suçunu işleyen kimselerin nereye şikayet edileceği ile ilgilidir. Ceza Hukuk sistemimizde her suç için ayrı ayrı bir şikayet mekanizması belirlenmemiştir.

Bir kimsenin tefecilik yaptığını bilen, gören, iddia eden kişi ihbar (şikayet) yolu ile doğrudan müracaat savcılığına veya kolluk birimlerine bu konuyla ilgili bildiklerini yazılı ve/veya sözlü olarak açıklayabilir. Şikayet eden beyanları ile birlikte iddialarını destekler nitelikteki bilgi, belge, beyan vs. delillerini de dilekçesi ile birlikte adli makamlara sunmalıdır.

Tefecilik Suçu Nasıl İspat Edilir?

Muhakeme hukukunda kişilerin beyanları elbette önemlidir. Ancak tek başına yeterli değildir. Tarafları beyanlarını hukuka uygun ve somut delillerle desteklenmelidir. Örneğin hukuki işlemden kaynaklanan hukuk davalarında senet kesin delildir. İlgili tarafın iddiasını senetle delillendirmesi halinde hakim bu delille bağlıdır ve aksi yönde bir karar veremez.

Ancak delillerin ispat gücü esas olarak farklı olsada ceza muhakemesinde vicdani delil sisteminin geçerli olmasına bağlı olarak mahkeme hiçbir delille bağlı değildir. Bir başka deyişle; ceza yargılamasında mahkeme dava kapsamındaki tüm hukuka uygun delilleri (beyan, belge, belirti vs.) bağımsız olarak değerlendirir ve vicdani kanaati ile bir hükme ulaşır.

Bu genel bilgiler ışığında tefecilik suçunun ilgili kimse tarafından işlendiğini ispat etmek isteyen kimse öncelikle somut ve hukuka uygun delillere dayanmalıdır. Bu deliller; tanık beyanı, mesajlaşma görüntüleri, banka hesap hareketleri, kamera kaydı, aleyhine başlatılan icra takibi, failin vergi kayıtları, ikrar, bilirkişi raporu vs. çeşitli ispat araçları olabilir. Bu süreçte olası hak kayıpları yaşamamak adına uzman bir ceza avukatı ile beraber hareket etmenizi öneriyorum.

Tefecilik Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

Tefecilik Suçunda Hazinenin Suçtan Zarar Gören Olduğuna İlişkin Yargıtay Kararı

“Sanık hakkında tefecilik suçundan kamu davası açıldığı, Hazinenin bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nın 234/1-b maddesi gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için Hazinenin duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, iddianamenin ve duruşma gününün tebliğ edilmemesi suretiyle CMK’nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılarak davaya katılma hakkının kısıtlanması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 5. CD., E. 2014/2057 K. 2016/3304 T. 4.4.2016)

“Tefecilik suçuyla korunan hukuki yarar, ekonomik kuralların ve serbest rekabet mekanizmasının işleyişinin bozulması ve kamu güvenliğinin korunmasıdır. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ödünç; “İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey” olarak ifade edilmiştir.

Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca “para” bu suçun konusunu oluşturacaktır. Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır.

Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir. 5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 gün ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise, kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir. Nitekim tefecilik suçundan verilen hükümlerin temyiz incelemesini yapan Özel Dairelerce de durum bu şekilde kabul edilmiştir. (4. CD.nin 02.07.2012 gün 12999-15810 ve 5. CD.nin 25.09.2014 gün 3665-9013 sayılı kararları).

Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mağdurların mahkemede kısmen farklılık gösterse de özünde değişmeyen istikrarlı anlatımları, sanığın çevredekilere sürekli borç para verdiğine ilişkin araştırma tutanağı, bu tutanağı doğrulayan tanıklar Cemal ve Yunus’un beyanları, sanığın yakın akrabalık ve iş ilişkisi bulunmayan kişilere karşılıksız olarak sürekli borç para verdiğine ilişkin savunmasının hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşmediği CGK., E. 2014/655 K. 2015/152 T. 12.5.2015 dikkate alındığında;

Kuyumculuk yapan sanığın, mağdurlar Z.. B.. ve D.. A..’ın ödünç para talep etmeleri üzerine, herhangi bir altın alım satımı olmadığı halde, altın satmış gibi mağdurlardan çek aldıktan sonra, bu kez sattığı altını hurda altın olarak geri alıyormuş gibi hesap yaparak, çek bedelinden daha az bir parayı mağdurlara verme biçimindeki eyleminde, çekin el değiştirmesi kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmayıp, kazanç elde etmek amacıyla çekin kendisi satın alınarak ödünç para verildiğinden TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun tüm unsurlarının oluştuğu kabul edilmelidir” (Yargıtay CGK., E. 2014/655 K. 2015/152 T. 12.5.2015)

   “Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, ‘senet kırdırma’ denen usulle de işlenebilir.”

“Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, ‘senet kırdırma’ denen usulle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden sonra ise Yargıtay, tefeciden kazanç karşılığı borç para aldığı belirtilen kişilerin suçun mağduru, Hazinenin ise suçtan zarar gören olduğunu kabul etmiştir (Örneğin Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 02.10.2015 gün ve 10871-14742 sayılı kararı).“ (Yargıtay CGK., E. 2014/118 K. 2016/208 T. 26.4.2016)

Tefecilik Suçunda Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanması Hakkında 

“Tefecilik suçunda ivaz karşılığı ödünç para alanların hukuki niteliğindeki bu tartışmalara karşın gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda 5237 sayılı TCK döneminde farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği noktasında birlik bulunmaktadır.

Yeni TCK döneminde TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı da gözetilerek, değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı tefecilik eylemini zincirleme olarak işleyen sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiği, bu itibarla hukuki kesinti oluşturan iddianame tarihinden evvel sanık hakkında dava konusu olsun ya da olmasın tüm eylemlerin teselsülün içerisinde değerlendirilmesi, iddianame tarihinden sonraki eylemlerin ise gerçek içtima hükümleri ve varsa kendi içinde teselsül hükümleri değerlendirilmek suretiyle karara bağlanması gerekeceği kabul edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Tefecilik suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan tefecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda,

5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, “Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir” şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.

Bu nedenle, 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesi ile oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı gözetildiğinde değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece aynı kanunun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.(Yargıtay CGK., E. 2014/118 K. 2016/208 T. 26.4.2016)

POS Cihazı Aracılığıyla İşlenen Tefecilik Suçuna İlişkin Yargıtay Kararı

“Sanıkların ortağı veya yetkilisi oldukları iş yerinde herhangi bir alışveriş yapılmadığı halde, alışveriş yapılmış gibi kendilerine para ihtiyacı nedeniyle başvuran şahısların hamili oldukları kredi kartı ile POS cihazı aracılığıyla işlem yapıp, gerçek olmayan bu alışveriş tutarlarından belli bir komisyon kesintisi yaparak tefecilik suçunu işlediği iddia edilen somut olayda; maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından iş yerindeki POS cihazından kendisi ya da üçüncü bir kişi tarafından kredi kartıyla çekim yaptırdığını söyleyen ve yargılama aşamasında dinlenmeyen tanıkların dinlenilmesi ile kartlarından hangi amaçla çekim yapıldığı, çekimlerin kim tarafından yapıldığı, sanık …’nün savunmalarının da dikkate alınarak sorulması, çekimlerin hangi tarihte yapıldıklarının tespit edilerek sanıkların iş yerinde ortak veya yetkili oldukları tarihler ile karşılaştırılması, sanıklar hakkında tefecilik yapıp yapmadığı hususunda gizli ve detaylı kolluk araştırması yaptırılması sonrasında sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hükümler kurulması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 9. CD., E. 2020/4689 K. 2021/483 T. 3.2.2021)

“Sanığın soruşturma aşamasında 2012 yılında, mahkemede alınan savunmasında ise kendi anlatımlarına göre 2007 yılında, ev ve araba almak istediğini söylediği müşteki K1 ‘e 20.000,00 yüksek bedelli borç verdiği ancak faiz almadığı savunması inandırıcı bulunmamıştır. Sanık 116.890,00 TL bedelli icra takibine gerekçe sağlamak amacı ile 2007 yılında borç verdiğini, arada geçen uzun zaman sebebi ile alamadığı para ve geç açılan icra takibine mesnet tutan kendini müsnet suçtan kurtarmaya yönelik dayanaksız savunmasına sosyal ve ekonomik durumu itibarıyla da itibar edilmemiştir.

Dosya kapsamı itibariyle, sanığın savunması, müşteki ve tanık beyanları, icra takibi, senet ve evraklar, bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde sanığın kazanç elde etmek amacıyla faizle ödünç para verdiği, tefecilik suçu yönünden sübut bulan eylemde ticari bir eylem nedeniyle doğmuş bir alacak borca dayanmadığı ve sanığın kazanç elde etmek amacıyla ödünç para verdiğinin sabit olduğu gözetilerek üzerine atılı tefecilik suçunun sübut bulduğu,” (İzmir BAM, 10. CD., E. 2019/3908 K. 2020/1148 T. 12.3.2020)

Av. Oktay Altunkaya

Önceki İçerikHakaret Suçunun Karşılıklı Olarak İşlenmesi
Sonraki İçerikUyuşturucu/Uyarıcı Madde Suçlarında Etkin Pişmanlıktan Yararlanma (TCK 192)