Whatsapp Yazışmaları Delil Sayılır Mı?

Whatsapp Yazışmaları Delil Sayılır Mı?

Whatsapp Yazışmaları Delil Sayılır Mı?

Günlük hayatta bireyler birbirleriyle olan hukuki ilişkilerinde daha sonraki zamanlarda meydana gelebilecek olası uyuşmazlıklara yönelik ispat aracı bilgi, belge vs. deliller konusunda genellikle öngörülü hareket etmemektedir. Bazı durumlarda ise hukuki sorunun kendisinin taraflarca beklenmedik bir konu (kaza, kavga vs.) olması  sebebiyle delil toplama fiilinin mümkün olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda günümüzde teknolojik iletişim araçlarının kullanım oranı ile kolay ulaşılabilir olması hususları dikkate alındığında özellikle Whatsapp yazışmaları delil sayılır mı? Delil olarak kabul edilmesi halinde davaya veya hukuki sürece etkisi ne olur? gibi soruların cevaplarını vermeye çalışacağım.

Genel olarak bütün hukuk sistemleri dahilinde; taraflar arasında oluşan bir uyuşmazlığın çözümünde ileri sürülen iddia ve talepler tek başına yeterli değildir. Kişilerin bu iddia ve taleplerini belirli deliller vasıtasıyla ispat etmesi yani beyan edilen hususların doğru olduğuna ilişkin hakimi veya mahkemeyi ikna etmesi gereklidir. Bu ispat bir başka deyişle ikna faaliyeti gerçekleştirilemediği takdirde ilgili tarafın talebi, davası reddedilecektir. Dolayısıyla bir hukuki sorunda hangi bilgi, belge, beyan vs. unsurların delil olabileceği ve somut sorunun çözümüne nasıl bir katkı saylayacağının öngörülebilmesi açısından ispat hukukuna iyi derecede hakim olunması önem arz etmektedir.

Whatsapp yazışmaları hukuk ve ceza yargılamaları kapsamında takdiri delil olarak değerlendirilebilir. Buna göre; bir ceza dosyası kapsamında şikayetçi taraf hakarete maruz kaldığını, bir işçi iş ilişkisi kapsamında haksız olarak işten çıkarıldığını, boşanma davasında iddialarını whatsapp yazışmaları aracılığıyla ispat edebilecektir. Ancak whatsapp yazışmalarının her dava ve hukuki işte özel olarak değerlendirilmelidir. Bazı somut uyuşmazlıklarda whatsapp mesajlaşma görüntüleri davanın esasına önemli derecede etki edebilecekken bazı hallerde hükme esas alınmayabilecektir.

“Whatsapp Yazışmaları Kesin Delil Değildir”

Whatsapp yazışmaları kesin delil değildir. Hakim bu whatsapp yazışmaları içeriği ile bağlı değildir. Dolayısıyla somut olaydaki diğer bilgi, beyan ve belgelerle beraber olarak değerlendirilmeli ve desteklenmelidir. Ayrıca mahkeme dava kapsamında whatsapp yazışmalarının tek başına ispata yeterli olduğu (senetle ispat kuralının uygulandığı haller hariç) kanaatine varırsa sadece whatsapp yazışmalarına dayanarak da karar verebilecektir.

Hukuk yargılamasında senetle ispat zorunluluğunun öngörüldüğü hallerde whatsapp yazışmaları kesin delil olmaması sebebiyle tek başına delil olarak kabul edilmeyecek, şartları mevcut ise yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilecektir. Bu halde de söz konusu whatsapp yazışmaları uyuşmazlık konusu ile ilgili olmalıdır. Yani davada ispat edilmesine gerek olmayan ya da uyuşmazlık olmayan bir konuda whatsapp yazışmalarının ileri sürülmesinin bir faydası olmayacaktır. Kesin delille ispat zorunluluğunun öngörüldüğü hallerde; whatsapp yazışmalarına ek olarak diğer takdiri delillere (örneğin, tanık beyanı, bilirkişi raporu, taraf beyanlarının değerlendirilmesi vs.) de başvurulmalıdır.

Senet, kişinin yazılı olarak düzenlediği (imzaladığı) kendi aleyhine hukuki sonuç doğuracak belgedir. Whatsapp yazışmalarının imzasız olması, her durumda olmasa da mesajın başkası tarafından gönderilmesi ihtimali, yazışmaların bir bölümünün sunulması halinde yanlış değerlendirmeler yapılabilmesi, whatsapp ekran görüntüsünün sahte olarak oluşturulabileceği gibi olasılıklar nedeniyle senet sayılmamaktadır ve kesin delil değildir. Fakat sosyal medya araçları veya diğer teknolojik platformlar üzerinden gerçekleştirilen iletişimin yaygınlığı, pratikliği, somut uyuşmazlıkların ispat edilmesinde olumlu etkileri olabileceği gibi gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda bu yazışmaların dikkate alınmaması da mümkün değildir.

Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Whatsapp Yazışmaları Delil Sayılır Mı?

Sadece whatsapp yazışmaları değil, hukuka aykırı olarak elde edilen hiçbir delil hükme esas alınamaz. Bu sebeple boşanma, ceza, iş, alacak vs. dava türlerinde sıklıkla karşılaşılan whatsapp yazışmalarının nasıl elde edildiği önemlidir. Bu konuyu birkaç örnekle açıklamaya çalışalım. Örneğin, eşi ile arasındaki olağan yazışmaları kişi boşanma davasında delil olarak sunabilir. Ya da alacaklı; borçlu ile olan mesajlaşmalarını yazılı delil başlangıcı olarak kullanılmasını isteyebilir. Ancak boşanma davasında kullanmak üzere planlı olarak diğer eşini daha önce gerçekleşmiş belirli konular hakkında konuşturmaya çalışarak itiraf elde eden kişinin mahkemeye sunduğu itiraf içerikli whatsapp yazışmaları hukuka aykırı olarak elde edilmesi sebebiyle hükme esas alınmayabilecektir (somut duruma göre değerlendirilmesi önemlidir).

Ancak Yargıtay’ın yerleşik kararlarında istisnai bazı haller için hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin hükme esas alınabileceği belirtilmiştir. Buna göre; planlı olmamak şartı ile, kişinin işlenen hukuka aykırı eylemi başka türlü ispatlama imkanı yoksa ve delili temin etme şekli dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmiyorsa delil hukuka aykırı olarak da elde edilse geçerli sayılabilecektir. Tarafların bu süreçte olası hak kayıpları yaşamaması adına uzman bir avukat ile beraber hareket etmesini öneriyorum.

Whatsapp Yazışmaları, Ses Kayıtları, Video vs. Delillere İlişkin Yargıtay Kararları

“Tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında , Suç tarihi ve öncesinde sanık ile müşteki K1 ‘in uzun süre birliktelik yaşadıkları, arkadaş oldukları, müştekinin sanıktan ayrılmasından sonra, dosya içerisinde müşteki tarafından şikayet dilekçesine ekli olarak sunulan whatsapp mesaj çıktılarında görüldüğü şekilde sanığın müştekiye, ” kitabını s.ktiğim, s.kerim hayatını, izle akşam neler olacağını, sen göreceksin dünya kaç bucak, seni yaşatmayacam, köpek gibi pişman olucaksın canını alıcam senin… ” şeklinde birbiri ardına çok sayıda mesaj göndermek üzere hakaret ve tehdit ettiği, toplanan deliller, sanığın ikrarı, whatsapp mesaj çıktıları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanığın sabit olan hakaret suçundan eylemine uyan TCK’nun 125/2-1 ve tehdit suçundan eylemine uyan TCK’nun 106/1-1.cümle uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş, ilk derece mahkemesince sanığın atılı suçları zincirleme şekilde işlediği kabul edilerek, sanık hakkında TCK’nun 43 maddesi uyarınca cezasında artırım yapılmış ise de; katılan tarafından suça konu mesajların gönderildiği mesajların gönderildiği telefonun dairemize getirilmemesi nedeniyle incelenemediği, mesaj çıktılarında gönderilen mesajların gönderildiği tarihlerin belli olmadığı ve arka arkaya gönderilen mesajlar olması nedeniyle değişik zamanlarda aynı kişiye karşı atılı suçların işlenmesi halinin somut olayda gerçekleşmediğinin kabulü gerektiği bu nedenle sanık hakkında TCK’nun 43 maddesi uygulanmaksızın sanığın atılı suçlardan cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş, sanığın suç işleme eğilimi, gözlemlenen durumu nedeniyle verilen cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda bir daha suç işlemekten çekineceği yolunda dairemizde olumlu kanaat hasıl olmadığından sanık hakkında TCK’nun 51 ve CMK 231 maddeleri tatbik edilmemiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” (İstanbul BAM, 12. CD., E. 2018/7 K. 2020/1701 T. 16.7.2020)

”TCK’nın 20. maddesine göre ”ceza sorumluluğu şahsi olup kimse bir başkasının fiilinden sorumlu olamayacağı” nazara alındığında sanığın eşine ait telefondan ele geçirilen ve sanıkla aidiyeti saptanamayan whatsapp mesajlarının mahkumiyete esas alınamayacağının gözetilmemesi,”(Yargıtay 16. CD., E. 2018/5517 K. 2018/5529 T. 27.12.2018)

“Diğer taraftan Özel Daire bozma ilamında belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında; katılanın, sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların, 5237 sayılı TCY’nın özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar kapsamında kabulü olanaklı değildir. Zira, katılanın kastı, bir başkasının özel hayatına müdahale olmayıp, kendisine karşı işlendiğini düşündüğü suçla ilgili olarak kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engellemek ve yetkili makamlara sunmak amacına yöneliktir. Ancak, bunun da kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı, ani gelişen durumlarla sınırlı olması koşulu ile hukuka uygun olacağının, aksi halde ilgili kişinin yetkili makamlara başvurma olanağı doğduktan sonraki aşamalardaki kayıtlarının ise hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu itibarla; somut olayda katılanın yetkili makamlara başvurma olanağı olduğu halde, başvurmayarak bizzat kurguladığı senaryo gereği, 5 ay 11 gün gibi bir zaman dilimi içerisinde konuyu sürekli güncel tutup, zaman zamanda tahrik edici davranışları ile elde ettiği görüşme kayıtlarının hukuka uygun kanıt olamayacağının kabulüne karar verilmiştir.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.06.2011 gün ve2010/5.MD-187 esas, 2011/131 karar sayılı ilamı).

“Ancak konuyla ilgili soruşturmaya, şikayetçi ifadesinde ve ses kaydında adı geçen K7 Hoca isimli kişinin ismen ve görev unvanıyla tespit edilerek şüpheli sıfatıyla dahil edilmediği, ayrıca ses kaydında ismi geçen ve şüpheliden sonra şikayetçiyi istifaya zorlamak için görevlendirildiğinden bahsedilen K6 Bey isimli kişinin de tanık olarak ifadesine başvurulmadığı, diğer taraftan, kişinin bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı, ani gelişen durumlarda, örneğin kendisine karşı işlenmekte olan bir suç söz konusu olduğunda ve benzer durumlarda özel hayata ait konuşma içeriklerini kaydetmesinin hukuka aykırı olmadığı yolundaki Yargıtay kararları dikkate alınarak, şikayetçinin sunduğu ses kaydının delil olarak kabul edilebileceği, bu yönleriyle soruşturmanın eksik yapıldığı anlaşılmıştır.” (Danıştay 1. D., E. 2016/658 K. 2016/1638 T. 15.11.2016)

“Türker’in telefon konuşmalarına devamda istekli ve konuşma içeriklerinde mevcut ilişkiden rahatsız olmaması ve bu nedenlerle sanık ile yapmış olduğu konuşmaları kayda alması karşısında, tesadüfen yapılan bir arama üzerine başka şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde değil, bir planlama dahilinde yapılan ses kaydının yasak kanıt niteliğinde olduğu gözetilmeden, dosyadaki diğer kanıtlara göre hüküm kurulması gerekirken, yasak kanıta dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması, BOZMAYI gerektirmiştir.” (Yargıtay 4. CD., E. 2017/21973 K. 2019/3037 T. 26.2.2019)

“Başvuru konusu olayda, başvurucu ile müşteki arasında geçen konuşmalara ait ses kaydı tehdit suçunun işlendiği şikâyeti kapsamında CD ortamında müşteki tarafından savcılığa teslim edilmiştir. Mahkeme bu ses kaydına dayalı olarak basit tehdit suçundan yaptığı yargılama sonucunda başvurucunun mahkȗmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkânının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafın konuşmalarının gizlice kaydedilmesi suretiyle elde edilen delilin hukuka uygun sayılacağı hususunda Yargıtay içtihadı bulunduğuna atıf yaparak olayı bu içtihat ışığında değerlendirdiğini belirtmiştir. Bu değerlendirmeye göre Mahkeme, müştekinin nefsine yönelen saldırıya karşı ses kaydı yapmak suretiyle bir nevi meşru müdafaada bulunduğunu kabul etmiştir.” (Anayasa Mahkemesi 2. B., B. 2018/12576 T. 27.1.2021)

Günümüzde her ne pahasına olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak savunulamaz. Aksi halde hukuk devletinde mahkemeler hukuka aykırı yollardan elde edilen delilleri değerlendirerek onlar da hukuka aykırı davranmış olurlar. Hukuka aykırı delili kullanmak hukuka aykırı davranışa katılmak demektir. Hukuka aykırılık, hakkı ihlal edilen kişiye tazminat ödenmesiyle giderilemez. Bu durum bile bile hukuka aykırı yollardan elde edilen delilleri kullanmayı mümkün kılmaz. (Pekcanıtez/Özekes/Atalay, Medeni Usul Hukuku, 13. Bası, Ankara 2012, s. 586, 587)

“Bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir. Davacının konuşmalarının kendisinden habersiz olarak davalı Berrin’in yönlendirmesi ile diğer davalılarca kaydedildiği ve kayıt yapan davalıların davacıyı konuşmaya ve kendisini yönlendirmeye çalıştıkları bilirkişi tarafından dökümü yapılan ses kayıtlarından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bu delilin hukuka aykırı olarak elde edildiği dosya kapsamı ile sabittir.” (Yargıtay HGK., E. 2013/1183 K. 2014/960 T. 26.11.2014)

“Özel Daire bozma gerekçesine konu teşkil eden Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun anılan içtihadının somut olaya uygulanma imkanı da bulunmamaktadır. Çünkü dava konusu olayda ani gelişen bir durum söz konusu olmadığı gibi, aksine davacı ile davalılardan Berrin arasında uzun süredir devam etmekte olan uyuşmazlıklar ve davalar bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Bunun dışında bir daha kanıt elde edememe durumu da yoktur. Çünkü davacının muayenehanesine giden davalıların tanık olarak gösterilmeleri ve dinlenmelerine engel bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle davalıların eylemlerinin davacının kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğu kabul edilmelidir.” (Yargıtay HGK., E. 2013/1183 K. 2014/960 T. 26.11.2014)

Av. Oktay Altunkaya
Önceki İçerikKiraya Verenin Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Sözleşmeyi Bildirimle Sonlandırması
Sonraki İçerikŞikayet Dilekçesi Nasıl Yazılır? Soru-Cevap